29 Mayıs 2016 Pazar

Jan Olde Riekerink

Galatasaray, tarihinin en kötü sezonlarından birini geçiriyordu. Sezona üç kupalı hoca Hamzaoğlu ile başlanmış ancak önce transfer sezonundaki tutum, sonrasında istikrarsız oyun ve sonuçlara bir de yönetim ile idari anlaşmazlıklar eklenince henüz Kasım ayındayken, Hamzaoğlu görevden alınmıştı. Bir önceki sezona benzer şekilde, yeni bir hoca gelene kadar yaklaşık üç hafta boyunca takım efsane kaleci antrenörü Taffarel’e emanet edildi.

Kasım ayının sonunda ise tecrübeli Mustafa Denizli ile anlaşılmıştı. Herkes bu hamleden çok umutlu gözüküyordu, çünkü Denizli bu tarz kriz anlarından daha önce başarıyla çıkabilmiş bir isimdi ve geldiği ilk günlerde de kendinde duyduğu bu özgüven ile iddialı açıklamalar yapmaktan kaçınmıyordu. Gerçekler ise hiç öyle olmadı. Denizli Galatasaray’ın başında 22 maça çıktı ve bunlardan yalnızca on birini kazanabildi. Bu 11 galibiyetin de 7 tanesi Kastamonuspor, Karşıyaka gibi alt lig kulüplerine karşı Türkiye Kupası’nda alınan galibiyetlerdi. Takım skor alamadığı gibi, Hamzaoğlu döneminde başarılı olduğu hücum gücünü de kaybetmiş gözüküyordu. Kısacası Denizli krizdeki Galatasaray’a ilaç olamadığı gibi düşüşte olan takımın adeta dibe vurmasına sebep olmuştu.

Bu esnada Denizli’yi de acımasızca eleştirmek haksız olabilir. Çünkü imza attığı dönemde Galatasaray henüz gelmesi muhtemel olan ancak sezon sonunda açıklanması beklenen UEFA cezası ile karşılaşmamıştı. Muhtemelen Özbek yönetimi ona ara transferde önemli bir bütçe vaadetti ve Denizli de bu doğrultuda planlar yaptı. Hatta ilk haftalarda takımdaki birçok oyuncuyu isim vermeden ağır şekilde eleştirmiş ve ara transferde bir temizliğe gideceğinin sinyallerini vermişti. Ancak UEFA’nın yaptırımını erken açıklamasıyla tabi ki her şey alt üst oldu. Galatasaray 1 yıl süre ile UEFA organizasyonlarından men edilmiş ve maaş bütçesi de 65 milyon € ile sınırlanmıştı. Bu şartlar altında transfer yapmak tabi ki oldukça zorlaşmıştı ve Denizli birkaç hafta önce sert bir dille eleştirdiği ve “budayacağını” söylediği oyuncu grubuyla devam etmek zorunda kalmıştı. Üstüne üstlük en çok güvendiği oyunculardan Burak Yılmaz da kaybedilmişti. Yapılan Donk ve Linnes transferleri ise kimin sorumluluğunda bilmiyorum ama bu hamlelerin facia niteliğinde olduğundan daha önce de bahsetmiştim. Sonuç olarak Denizli’nin son Galatasaray döneminde bu faktörler de etkili oldu.

Denizli gittikten sonra ise tablo iyiden iyiye karanlığa bürünmüştü. Lig ve Avrupa kaybedilmiş, daha 7 ay önce üç kupalı sıfatı ile pohpohlanan oyuncuların özgüveni paramparça olmuştu. Taraftar takımdan umudunu tamamen kesmiş, en büyük tepkisini ise Galatasaray tarihinin en basiretsiz yönetimine gösteriyordu. Bu beceriksiz yönetim kadrosu Denizli sonrası süreci de aslında yönetemedi. Öncelikle takımı alt yaş kategorileri antrenörü Orhan Atik’e emanet ettiler. Ancak Orhan Hoca’nın lisansı, A takımda en fazla üç maç çalışabilmesine izin veriyordu. Bu üç haftalık süreçte Bülent Ünder ve Bülent Korkmaz’a sezon sonuna dek sürecek sözleşmeler önerilmiş ancak ret cevapları ile karşı karşıya kalınmıştı. Bu sırada takım kan kaybetmeye devam etmiş, ligde ilk beşin dışında kalarak Avrupa’dan bir değil iki sene uzak kalmak tehlikesi ile burun buruna gelmişti. Evet, bu yönetim gerçekten de Galatasaray tarihindeki en beceriksiz ve en iş bilmez yönetimdi. Ancak bir gerçek var ki bir o kadar da şanslıydılar.

Şanslarından ilki, önceki yönetimden miras aldıkları Ergin Ataman’dı. Bütçesini 6 milyon $’a düşürdükleri basketbol takımı sezonu özellikle Avrupa’da başarılarla geçiriyor ve – tabiri caizse –taraftarın gazını alıyordu. Basketbol takımı Eurocup’ta yarı finale yükselirken, başkan Özbek’in bir sonraki sene basketbol bütçesini yarıya indireceklerini durduk yere kamuoyuna açıklaması adeta bu yönetime yakışacak bir hataydı. Ancak buna rağmen Galatasaray Odeabank Eurocup’ı kazandı, Türk basketbolunda bugüne kadar alınmış en büyük kupayı ülkeye getirdi ve yönetime nefes aldırdı.

Diğer şansları ise, aslında bu yazının asıl konusu olan, Jan Olde Riekerink’ti. Yukarıda bahsettiğim kapkaranlık tabloda; yönetim, takım, taraftar darmadağın olmuşken; sezonun beşinci teknik direktörü olarak  geldiği Galatasaray’ı adeta uçurumun kıyısından aldı ve kulübün geleceğini kurtaran adam oldu.




Peki kimdi bu süper kahraman Jan Olde Riekerink?

53 yaşındaki Hollandalı hoca aslında tam da Galatasaray’ın geleceğini kurtarmak için, Galatasaray Futbol Akademisi’nin patronu olmak üzere kulübe getirilmişti. Ancak tabi ki kimse kulübün geleceğini bu şekilde kurtaracağını tahmin edemezdi. Olde Riekerink kimdir diye küçük bir araştırma yaptım ve cevabı şu şekilde özetleyebilirim:

Ajax alt yapısından çıktıktan sonra 8 yıllık başarısız futbolculuk kariyerini otuzlarının başında sonlandırıyor ve 39 yaşındayken Belçika’nın Gent takımında teknik direktörlük kariyerine start veriyor. O sezonu vasat ama kötü de olmayan bir şekilde 8. sırada tamamlıyorlar. Takip eden sezonda ise takım yine 8. sırada seyrederken Kasım ayında görevine son veriliyor. Hemen ardından ülkesine dönüyor ve ikinci lig takımlarından Emmen’in başına geçerek 1,5 yıl da orada görev yapıyor. İlk sezonunu yine 8. sırada tamamlasa da takip eden 2004/2005 sezonunda 19 takımlı Hollanda ikinci liginde 30 puan toplayabiliyorlar ve Emmen sonuncu olarak küme düşüyor. Bu, Olde Riekerink’in Mart 2016’ya dek yaşadığı son teknik direktörlük deneyimi oluyor. 2005/2006 sezonunda Porto’nun Hollandalı teknik direktörü Adriaanse’nin ekibine katılıyor ve antrenör olarak bir Portekiz şampiyonluğu yaşıyor. 2006’dan günümüze kadar ise, asıl başarıyı yakaladığı alt yaş kategorilerinde çalışıyor.

Galatasaray ile Jan Olde Riekerink’in yolları nasıl kesişti?

Hollandalı hoca, Porto’dan ayrılıktan sonra 2007 yazında Ajax Akademisi’nin başına geçti ve dört sezon boyunca Ajax, Hollanda ve Dünya futboluna birçok oyuncu kazandırdı. Onun yönettiği akademiden yetişen oyunculardan bazıları şunlardı: Sneijder, Suarez, van der Vaart, de Jong, Heitinga, Eriksen, Emanuelson, Alderweireld, van der Wiel.

Kariyerinin en başarılı yıllarının Ajax yılları olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak basındaki söylentilere göre Cruyff ile yaşadığı fikir ayrılıkları sebebiyle 2011 yılında Ajax Akademisi’ndeki görevinden de ayrıldı. Sonraki durağı ise ilginç bir tercih olmuş; Çin. Son yıllarda futbola büyük yatırım yapan Çin, altyapı hamlelerini de Olde Riekerink yönetiminde yapmak istemiş. Hoca, dört sezon boyunca da Çin’de genç milli takımların yöneticiliği yaptıktan sonra Mart 2016’da Sneijder’in önerisiyle Galatasaray Futbol Akademisi’nin başına getirildi.

Galatasaray’ı kurtarmayı nasıl başardı?

Yukarıda anlattığım gibi çok olağanüstü şartlarda kendisini bir anda Galatasaray’ın başında buldu. Ancak Mart ayının ortasında, sezonun bitmesine iki ay kalmışken, her yönüyle dibi boylamış bir kulüpte aldığı bu göreve, yalnızca idareten sezonu bitirecek bir caretaker menajer olarak değil, camianın tam da ihtiyacı olduğu şekilde çalışkan, hırslı ve özgüvenli bir lider olarak yaklaştı. Öncelikle oyuncularla arasındaki bağı samimi bir şekilde kurarak takıma özgüven aşıladı. Daha sonra ilk on birde istikrar yakalamaya çalıştı ve doğru sistemde ısrar etti. Bu doğrultuda teknik ekip ve oyuncu kadrosu arasındaki ilişkileri tamir ederek takıma yeniden – bölüm bölüm de olsa – iyi futbol oynatmaya başladı. Özellikle kaybedilmiş olmasına rağmen, sezonu şampiyonlukla tamamlayan ve sezonun açık ara en iyi futbolunu ortaya koyan Beşiktaş’a karşı oynanan güzel futbol hocaya olan güveni de arttırdı.

Denizli ile sekizinciliğe kadar düşmüş olan takım sakar teper de olsa ilk beş yarışına tekrar tutundu. Son beş haftada 10 puan topladı ancak Başakşehir ve Osmanlı hata yapmayınca UEFA cezasını çekme hakkını kazanmak için elde yalnızca Fenerbahçe ile oynanacak Türkiye Kupası finalinin kazanılması şansı kaldı. Ya ezeli rakibe karşı kupa kazanılacak ya da uçurumdan aşağı düşülecekti. Olde Riekerink, böyle bir ortamda takımını olabilecek en iyi şekilde motive etti ve yarım saatlik iyi oyunla kupayı kazanmayı başardı. Belki akademiden genç yıldızlar yetiştirerek değil ama UEFA cezasını bir yılda tutarak kulübün geleceğini kurtarmış oldu.

Akademinin başına mı dönmeli yoksa yeni teknik direktör olarak devam mı etmeli?

Gelinen noktada, berbat geçen bir sezonu kupa ile bitiren, UEFA cezasının katmerinden kurtulan  ve Jan Olde Riekerink’i gerçekten seven bir takım bulunuyor. Yani macera aramaya gerek olmadan bu ambiyans ile devam etmek, ilk bakışta kulağa iyi bir fikirmiş gibi geliyor olabilir. Ancak teselli ödülü minvalinde gelen bu Türkiye Kupası’nın gazı ile yapılacak bu hamle büyük bir hayal kırıklığı ile sonuçlanabilir. Çünkü bu karakterli ve yürekli adam, geçtiğimiz iki buçuk ay boyunca başarılı bir kriz yönetimi yapmış olabilir ancak Galatasaray’ın şu anda ihtiyacı olan bundan çok daha fazlası. Rasyonel ve akılcı bir planlama ile mevcut oyuncuların performanslarını maksimize edebilecek bir tecrübeye ihtiyaç var. Yukarıdaki verilere de bakarsak daha önce yaz kampı geçirdiği tek takımla küme düşen ve bu konuda pek tecrübesi ve başarısı bulunmayan bir teknik adam Jan Olde Riekerink.

Olde Riekerink’in bu başarısını 2007/2008 sezonunda Kalli’nin ayrılmasının ardından son altı hafta takımın başına geçen ve sezonu şampiyonlukla bitiren Cevat Güler Hoca’ya benzetebiliriz. O dönem Cevat Hoca ile devam etmemek doğru tercihti ancak şampiyonluğun getirdiği rüzgar ile takımda yapılması gereken yeni planlama ve hamleleri yapmamak pahalıya mal olmuştu. Bugün bu iki hataya da düşülmemeli. Bahsettiğim meziyetlere sahip bir teknik adam liderliğinde yeni bir planlama ile sezona girilmeli; Jan Olde Riekerink’e ise bu sezon sonu için teşekkür edilmeli ve akademideki görevine devam etmeli.

Futbol Akademisi yalnızca Olde Riekerink ile kurtulur mu?


Bu, Jan Olde Riekerink ilk kez geldiğinde de bahsettiğim bir konuydu. Hoca Galatasaray’a, alt yapıya yeni bir vizyon kazandırmak üzere yapılmış bir planlamanın sonucu olarak gelmedi. Bana kalırsa yapılan hamle göz boyamaktan başka bir şey değildi. Uzun yıllardır hiçbir yatırım yapılmayan, yurt içi ve yurt dışında oyuncu taramasının olmadığı, eski futbolcuların teknik adamlık tecrübe etmek için kullandığı; son 15 yılda ancak bir elin parmakları kadar üst düzey oyuncu çıkarabilmiş bir organizasyon yalnızca başına bir kişinin getirilmesiyle verimli hale getirilemez. Yani Olde Riekerink’in yalnız başına alt yapının başına yollanmasına da gönlüm el vermiyor açıkçası. O yüzden umarım yeni bir planlama, teknik kadro ve 18-19 yaşındaki oyuncuların a takıma yükselmesi sırasında geçişi kolaylaştırabilecek yeni projelerle alt yapıya uzun yıllar hizmet eder. Ancak bu yönetimin tüm bu projeleri gerçekleştirebilmesi bana kalırsa bir hayalden ibaret.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder