Galatasaray, tarihinin en kötü
sezonlarından birini geçiriyordu. Sezona üç kupalı hoca Hamzaoğlu ile başlanmış
ancak önce transfer sezonundaki tutum, sonrasında istikrarsız oyun ve sonuçlara
bir de yönetim ile idari anlaşmazlıklar eklenince henüz Kasım ayındayken,
Hamzaoğlu görevden alınmıştı. Bir önceki sezona benzer şekilde, yeni bir hoca
gelene kadar yaklaşık üç hafta boyunca takım efsane kaleci antrenörü Taffarel’e
emanet edildi.
Kasım ayının sonunda ise tecrübeli
Mustafa Denizli ile anlaşılmıştı. Herkes bu hamleden çok umutlu gözüküyordu,
çünkü Denizli bu tarz kriz anlarından daha önce başarıyla çıkabilmiş bir isimdi
ve geldiği ilk günlerde de kendinde duyduğu bu özgüven ile iddialı açıklamalar
yapmaktan kaçınmıyordu. Gerçekler ise hiç öyle olmadı. Denizli Galatasaray’ın
başında 22 maça çıktı ve bunlardan yalnızca on birini kazanabildi. Bu 11
galibiyetin de 7 tanesi Kastamonuspor, Karşıyaka gibi alt lig kulüplerine karşı
Türkiye Kupası’nda alınan galibiyetlerdi. Takım skor alamadığı gibi, Hamzaoğlu
döneminde başarılı olduğu hücum gücünü de kaybetmiş gözüküyordu. Kısacası
Denizli krizdeki Galatasaray’a ilaç olamadığı gibi düşüşte olan takımın adeta
dibe vurmasına sebep olmuştu.
Bu esnada Denizli’yi de
acımasızca eleştirmek haksız olabilir. Çünkü imza attığı dönemde Galatasaray
henüz gelmesi muhtemel olan ancak sezon sonunda açıklanması beklenen UEFA
cezası ile karşılaşmamıştı. Muhtemelen Özbek yönetimi ona ara transferde önemli
bir bütçe vaadetti ve Denizli de bu doğrultuda planlar yaptı. Hatta ilk
haftalarda takımdaki birçok oyuncuyu isim vermeden ağır şekilde eleştirmiş ve
ara transferde bir temizliğe gideceğinin sinyallerini vermişti. Ancak UEFA’nın
yaptırımını erken açıklamasıyla tabi ki her şey alt üst oldu. Galatasaray 1 yıl
süre ile UEFA organizasyonlarından men edilmiş ve maaş bütçesi de 65 milyon €
ile sınırlanmıştı. Bu şartlar altında transfer yapmak tabi ki oldukça
zorlaşmıştı ve Denizli birkaç hafta önce sert bir dille eleştirdiği ve “budayacağını”
söylediği oyuncu grubuyla devam etmek zorunda kalmıştı. Üstüne üstlük en çok
güvendiği oyunculardan Burak Yılmaz da kaybedilmişti. Yapılan Donk ve Linnes
transferleri ise kimin sorumluluğunda bilmiyorum ama bu hamlelerin facia
niteliğinde olduğundan daha önce de bahsetmiştim. Sonuç olarak Denizli’nin son
Galatasaray döneminde bu faktörler de etkili oldu.
Denizli gittikten sonra ise tablo
iyiden iyiye karanlığa bürünmüştü. Lig ve Avrupa kaybedilmiş, daha 7 ay önce üç
kupalı sıfatı ile pohpohlanan oyuncuların özgüveni paramparça olmuştu. Taraftar
takımdan umudunu tamamen kesmiş, en büyük tepkisini ise Galatasaray tarihinin
en basiretsiz yönetimine gösteriyordu. Bu beceriksiz yönetim kadrosu Denizli
sonrası süreci de aslında yönetemedi. Öncelikle takımı alt yaş kategorileri
antrenörü Orhan Atik’e emanet ettiler. Ancak Orhan Hoca’nın lisansı, A takımda
en fazla üç maç çalışabilmesine izin veriyordu. Bu üç haftalık süreçte Bülent
Ünder ve Bülent Korkmaz’a sezon sonuna dek sürecek sözleşmeler önerilmiş ancak
ret cevapları ile karşı karşıya kalınmıştı. Bu sırada takım kan kaybetmeye
devam etmiş, ligde ilk beşin dışında kalarak Avrupa’dan bir değil iki sene uzak
kalmak tehlikesi ile burun buruna gelmişti. Evet, bu yönetim gerçekten de
Galatasaray tarihindeki en beceriksiz ve en iş bilmez yönetimdi. Ancak bir
gerçek var ki bir o kadar da şanslıydılar.
Şanslarından ilki, önceki
yönetimden miras aldıkları Ergin Ataman’dı. Bütçesini 6 milyon $’a düşürdükleri
basketbol takımı sezonu özellikle Avrupa’da başarılarla geçiriyor ve – tabiri caizse
–taraftarın gazını alıyordu. Basketbol takımı Eurocup’ta yarı finale
yükselirken, başkan Özbek’in bir sonraki sene basketbol bütçesini yarıya
indireceklerini durduk yere kamuoyuna açıklaması adeta bu yönetime yakışacak
bir hataydı. Ancak buna rağmen Galatasaray Odeabank Eurocup’ı kazandı, Türk
basketbolunda bugüne kadar alınmış en büyük kupayı ülkeye getirdi ve yönetime
nefes aldırdı.
Diğer şansları ise, aslında bu
yazının asıl konusu olan, Jan Olde Riekerink’ti. Yukarıda bahsettiğim
kapkaranlık tabloda; yönetim, takım, taraftar darmadağın olmuşken; sezonun
beşinci teknik direktörü olarak geldiği
Galatasaray’ı adeta uçurumun kıyısından aldı ve kulübün geleceğini kurtaran
adam oldu.
Peki kimdi bu süper kahraman Jan Olde
Riekerink?
53 yaşındaki Hollandalı hoca
aslında tam da Galatasaray’ın geleceğini kurtarmak için, Galatasaray Futbol
Akademisi’nin patronu olmak üzere kulübe getirilmişti. Ancak tabi ki kimse kulübün
geleceğini bu şekilde kurtaracağını tahmin edemezdi. Olde Riekerink kimdir diye
küçük bir araştırma yaptım ve cevabı şu şekilde özetleyebilirim:
Ajax alt yapısından çıktıktan
sonra 8 yıllık başarısız futbolculuk kariyerini otuzlarının başında
sonlandırıyor ve 39 yaşındayken Belçika’nın Gent takımında teknik direktörlük
kariyerine start veriyor. O sezonu vasat ama kötü de olmayan bir şekilde 8. sırada
tamamlıyorlar. Takip eden sezonda ise takım yine 8. sırada seyrederken Kasım
ayında görevine son veriliyor. Hemen ardından ülkesine dönüyor ve ikinci lig
takımlarından Emmen’in başına geçerek 1,5 yıl da orada görev yapıyor. İlk
sezonunu yine 8. sırada tamamlasa da takip eden 2004/2005 sezonunda 19 takımlı
Hollanda ikinci liginde 30 puan toplayabiliyorlar ve Emmen sonuncu olarak küme
düşüyor. Bu, Olde Riekerink’in Mart 2016’ya dek yaşadığı son teknik direktörlük
deneyimi oluyor. 2005/2006 sezonunda Porto’nun Hollandalı teknik direktörü
Adriaanse’nin ekibine katılıyor ve antrenör olarak bir Portekiz şampiyonluğu
yaşıyor. 2006’dan günümüze kadar ise, asıl başarıyı yakaladığı alt yaş
kategorilerinde çalışıyor.
Galatasaray ile Jan Olde
Riekerink’in yolları nasıl kesişti?
Hollandalı hoca, Porto’dan
ayrılıktan sonra 2007 yazında Ajax Akademisi’nin başına geçti ve dört sezon
boyunca Ajax, Hollanda ve Dünya futboluna birçok oyuncu kazandırdı. Onun
yönettiği akademiden yetişen oyunculardan bazıları şunlardı: Sneijder, Suarez,
van der Vaart, de Jong, Heitinga, Eriksen, Emanuelson, Alderweireld, van der
Wiel.
Kariyerinin en başarılı
yıllarının Ajax yılları olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak basındaki
söylentilere göre Cruyff ile yaşadığı fikir ayrılıkları sebebiyle 2011 yılında
Ajax Akademisi’ndeki görevinden de ayrıldı. Sonraki durağı ise ilginç bir
tercih olmuş; Çin. Son yıllarda futbola büyük yatırım yapan Çin, altyapı
hamlelerini de Olde Riekerink yönetiminde yapmak istemiş. Hoca, dört sezon
boyunca da Çin’de genç milli takımların yöneticiliği yaptıktan sonra Mart 2016’da
Sneijder’in önerisiyle Galatasaray Futbol Akademisi’nin başına getirildi.
Galatasaray’ı kurtarmayı nasıl
başardı?
Yukarıda anlattığım gibi çok
olağanüstü şartlarda kendisini bir anda Galatasaray’ın başında buldu. Ancak
Mart ayının ortasında, sezonun bitmesine iki ay kalmışken, her yönüyle dibi boylamış
bir kulüpte aldığı bu göreve, yalnızca idareten sezonu bitirecek bir caretaker
menajer olarak değil, camianın tam da ihtiyacı olduğu şekilde çalışkan, hırslı
ve özgüvenli bir lider olarak yaklaştı. Öncelikle oyuncularla arasındaki bağı
samimi bir şekilde kurarak takıma özgüven aşıladı. Daha sonra ilk on birde istikrar
yakalamaya çalıştı ve doğru sistemde ısrar etti. Bu doğrultuda teknik ekip ve
oyuncu kadrosu arasındaki ilişkileri tamir ederek takıma yeniden – bölüm bölüm
de olsa – iyi futbol oynatmaya başladı. Özellikle kaybedilmiş olmasına rağmen,
sezonu şampiyonlukla tamamlayan ve sezonun açık ara en iyi futbolunu ortaya
koyan Beşiktaş’a karşı oynanan güzel futbol hocaya olan güveni de arttırdı.
Denizli ile sekizinciliğe kadar
düşmüş olan takım sakar teper de olsa ilk beş yarışına tekrar tutundu. Son beş
haftada 10 puan topladı ancak Başakşehir ve Osmanlı hata yapmayınca UEFA
cezasını çekme hakkını kazanmak için elde yalnızca Fenerbahçe ile oynanacak
Türkiye Kupası finalinin kazanılması şansı kaldı. Ya ezeli rakibe karşı kupa
kazanılacak ya da uçurumdan aşağı düşülecekti. Olde Riekerink, böyle bir
ortamda takımını olabilecek en iyi şekilde motive etti ve yarım saatlik iyi
oyunla kupayı kazanmayı başardı. Belki akademiden genç yıldızlar yetiştirerek
değil ama UEFA cezasını bir yılda tutarak kulübün geleceğini kurtarmış oldu.
Akademinin başına mı dönmeli yoksa
yeni teknik direktör olarak devam mı etmeli?
Gelinen noktada, berbat geçen bir
sezonu kupa ile bitiren, UEFA cezasının katmerinden kurtulan ve Jan Olde Riekerink’i gerçekten seven bir
takım bulunuyor. Yani macera aramaya gerek olmadan bu ambiyans ile devam etmek,
ilk bakışta kulağa iyi bir fikirmiş gibi geliyor olabilir. Ancak teselli ödülü
minvalinde gelen bu Türkiye Kupası’nın gazı ile yapılacak bu hamle büyük bir
hayal kırıklığı ile sonuçlanabilir. Çünkü bu karakterli ve yürekli adam,
geçtiğimiz iki buçuk ay boyunca başarılı bir kriz yönetimi yapmış olabilir
ancak Galatasaray’ın şu anda ihtiyacı olan bundan çok daha fazlası. Rasyonel ve
akılcı bir planlama ile mevcut oyuncuların performanslarını maksimize
edebilecek bir tecrübeye ihtiyaç var. Yukarıdaki verilere de bakarsak daha önce
yaz kampı geçirdiği tek takımla küme düşen ve bu konuda pek tecrübesi ve
başarısı bulunmayan bir teknik adam Jan Olde Riekerink.
Olde Riekerink’in bu başarısını
2007/2008 sezonunda Kalli’nin ayrılmasının ardından son altı hafta takımın
başına geçen ve sezonu şampiyonlukla bitiren Cevat Güler Hoca’ya
benzetebiliriz. O dönem Cevat Hoca ile devam etmemek doğru tercihti ancak
şampiyonluğun getirdiği rüzgar ile takımda yapılması gereken yeni planlama ve
hamleleri yapmamak pahalıya mal olmuştu. Bugün bu iki hataya da düşülmemeli. Bahsettiğim
meziyetlere sahip bir teknik adam liderliğinde yeni bir planlama ile sezona
girilmeli; Jan Olde Riekerink’e ise bu sezon sonu için teşekkür edilmeli ve
akademideki görevine devam etmeli.
Futbol Akademisi yalnızca Olde
Riekerink ile kurtulur mu?
Bu, Jan Olde Riekerink ilk kez
geldiğinde de bahsettiğim bir konuydu. Hoca Galatasaray’a, alt yapıya yeni bir
vizyon kazandırmak üzere yapılmış bir planlamanın sonucu olarak gelmedi. Bana
kalırsa yapılan hamle göz boyamaktan başka bir şey değildi. Uzun yıllardır
hiçbir yatırım yapılmayan, yurt içi ve yurt dışında oyuncu taramasının
olmadığı, eski futbolcuların teknik adamlık tecrübe etmek için kullandığı; son
15 yılda ancak bir elin parmakları kadar üst düzey oyuncu çıkarabilmiş bir
organizasyon yalnızca başına bir kişinin getirilmesiyle verimli hale
getirilemez. Yani Olde Riekerink’in yalnız başına alt yapının başına
yollanmasına da gönlüm el vermiyor açıkçası. O yüzden umarım yeni bir planlama,
teknik kadro ve 18-19 yaşındaki oyuncuların a takıma yükselmesi sırasında
geçişi kolaylaştırabilecek yeni projelerle alt yapıya uzun yıllar hizmet eder.
Ancak bu yönetimin tüm bu projeleri gerçekleştirebilmesi bana kalırsa bir
hayalden ibaret.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder